Kambiyo vergisi, döviz alım-satım işlemleri üzerinden alınan bir vergi türüdür. Bu vergi döviz büroları, bankalar veya benzeri finansal kuruluşlar aracılığıyla yapılan döviz alım-satım işlemleri sırasında tahsil edilir.
Türkiye’de bu vergi, özellikle yurt dışına döviz çıkışını kontrol altına almak ve döviz rezervlerini korumak amacıyla uygulanır. Kambiyo vergisi, döviz kurlarındaki dalgalanmaları ve ekonomiye olası etkilerini minimize etmek için bir araç olarak kullanılır.
Kambiyo vergisinin tarihçesi oldukça eskiye dayanır. İlk kez 1930 yılında yürürlüğe giren ve döviz işlemlerini düzenleyen kanunlarla gündeme gelmiştir. Bu vergi, zaman içerisinde ekonomik koşullara ve hükümet politikalarına göre değişiklik göstermiştir.
Örneğin, yüksek enflasyon dönemlerinde veya döviz rezervlerinin kritik seviyelere indiği durumlarda kambiyo vergisi oranları artırılmıştır. Böylece, dövize olan talep düşürülerek yerel para birimine olan güvenin artırılması hedeflenmiştir.
Kambiyo Vergisi Nasıl Hesaplanır?
Kambiyo vergisi hesaplama yöntemi, işlem yapılan döviz miktarına ve belirlenen vergi oranına bağlıdır. Genellikle döviz alım-satım işlemlerinde uygulanan vergi oranı, işlem tutarının belirli bir yüzdesi olarak hesaplanır.
Bu oran hükümet politikalarına ve ekonomik koşullara bağlı olarak değişkenlik gösterir. Örneğin, 2019 yılında Türkiye’de kambiyo vergisi oranı %0,1 olarak belirlenmişken, 2020 yılında bu oran %1’e çıkarılmıştır.
1000 ABD doları satın almak istiyorsunuz ve geçerli kambiyo vergisi oranı %1. Bu durumda ödemeniz gereken vergi tutarı 1000 x %1 = 10 ABD doları olacaktır. Yani, toplamda 1010 ABD doları ödeyerek 1000 ABD doları satın alabilirsiniz. Benzer şekilde, döviz satışı durumunda da aynı oran üzerinden vergi hesaplanır ve döviz satış tutarınızdan bu vergi düşülerek net geliriniz belirlenir.
Kambiyo Vergisinin Ekonomiye Etkisi
Bu vergi, sadece bireysel döviz alım-satım işlemlerini değil aynı zamanda ülke ekonomisini de doğrudan etkiler. Vergi oranlarının artırılması, dövize olan talebi azaltarak yerel para biriminin değer kazanmasına katkıda bulunur.
Bu durum ithalat maliyetlerinin düşmesine ve enflasyonun kontrol altına alınmasına yardımcı olur. Öte yandan, döviz üzerinden yapılan işlemler üzerindeki yüksek vergiler, yatırımcıların ve şirketlerin döviz cinsinden borçlanma veya yatırım yapma isteğini azaltır.