KRALİYET AŞKINA KARŞI KAZANDI
Prenses Margaret’in aşkı, sıradan bir aşk değildi. O, II. Dünya Savaşı’nda kahramanlık göstermiş bir subaya, Grup Kaptanı Peter Townsend’e âşık olmuştu. Ancak bu aşkın önünde, kraliyet protokolünün kalın duvarları vardı. Townsend duldu ve boşanmış bir adamla evlenmek, o dönemin İngiliz monarşisinde neredeyse bir skandal demekti. Margaret’in önüne iki yol kondu: Ya “Kraliyet ayrıcalıklarını” koruyacak, sarayın içinde kalacaktı; ya da “Bayan Townsend” olarak tüm unvanlarından vazgeçip, sevdiği adamla sade bir hayat sürecekti.
BİR KADININ SESSİZ İSYANI
Margaret kararını verdi: Kraliçe’nin kız kardeşi olmayı seçti, ama aşkını sonsuza dek içinde taşıdı.
Yıllar sonra Townsend, 1978 Sevgililer Günü’nde verdiği röportajda şöyle diyecekti: “Bence içinde bulunduğu şartlarda doğru kararı verdi.” Ancak milyonların gözünde, Margaret’in kararı doğru ama trajik bir tercihti — kalbin değil, taçın kazandığı bir savaştı.
UNUTULMAYAN BİR YASAK AŞK
Bu hikâye yalnızca bir kraliyet aşkı değil; özgürlük ve sorumluluk arasındaki ezeli çatışmanın simgesi oldu.
Margaret’in seçimi, modern monarşinin aşk anlayışını da değiştirdi. Bugün kraliyet üyeleri, onun yaşadığı bedellerin ardından daha özgür kararlar verebiliyor. Ve yıllar geçse de, Margaret ile Townsend’in hikâyesi hâlâ aynı soruyu fısıldıyor: “Aşk mı, görev mi?”

